Bugün sizinle yine zaman tünelinde bir yolculuk yapacağız. Bir zamanlar sağlığımız el verdikçe ya da görev gereği ilimizin doğal güzelliklerini görme fırsatı buldum.1950’li yılları ilk yarısını tamamlayıp ikinci yarıya başladığımız yıllarda kutsal görevimiz olan askerliğimizi yaptık. Kutsal görevimizin ilk altı ayını Ege Bölgesi’nde, ikinci altı aylık kısmını da Marmara Bölgesi’nde tamamladık. Yaş grubumuz arkadaşlarla bir araya geldiğimizde genellikle askerlik anıları, ya da hastane anıları anlatılır. İlginç olanları uzun yıllar hafızlarımızdan silinmez. Geçtiğimiz kış aylarında bir öğrencim ev ziyaretinde bulundu. Eşi ve bir yavrusu ile yıllar sonra hocasını hatırlayan karı-koca, ‘bu akşam hocamıza gidelim’ derler. Geç sayılmayan bir saatte kapı zili çaldı. Rahatsızım, bacaklarım çok rahatsız çabuk açamadığım için çok üzüldüm. Genç olsaydım hemen birkaç saniyede kapı açılırdı muhakkak. Yalnız olduğumu biliyorlardı. Hocamızla bir kış gecesi değerlendirmesi yapar, anılarımızı tazeleriz demişler ve ziyareti gerçekleştirmişler. Böyle bir ziyarete bir değer biçmek hiç bir zaman mümkün olmaz. Kısaca ziyaretin getirdiği huzur ve güven insan için çok önemli. Öğrencilerimin ikisi de ihtiyarlamışlar, saçları ağarmış her ikisinin de. Söz dolaştı durdu benim 1956 Aralık ayından 1957 Mayıs ayına kadar öğretmenlik yaptığım zirvedeki köy Devletoğlan’a geldi. Öğrencim seninle o zirvedeki köy olan Devletoğlan’ a önümüzdeki yaz birlikte bir gezinti yapar anılarımızı tazeleriz dediler. Kısaca belirtmek gerekirse, ben böyle bir öneriyi hemen olumlu yanıtladım. ‘Sağlığım izin verirse gideriz birlikte’ dedim. Öğrencim Ömer Yüksel, öğretmeni ile yıllar sonra zirvedeki köye gitmeyi bekler oldu. Kısaca ikimizde bekler olduk dersem yanılmış olmam. Kış mevsiminin öncüsü olan soğukların hemen sonrasında bir pazar günü kapının zili saat 12.00 sıralarında çalındı. Gelen öğrencimin oğlu idi. Yukarı çık dediysem de bekliyorlar dedi. Arkasından da hocam hazırlanın köye gidiyoruz. Kışlık giysilerle donattık kendimizi kısa sürede aşağıya inerek araca bindik. Yerleşmemiz bir iki dakika gibi bir zamanımızı aldı. Eskiden araca çabucak biner yolumuza devam ederdik. Vücutta kan azalır, kaslar yorgun olursa böyle oluyor. Beklettiğim için üzgün olduğumu birkaç kelime ile belirttikten sonra aracımız zirveye doğru yol almaya başladı. Kaymakçı yokuşu kısa sürede geçildi. Uzun yıllardır trafik kazalarının meydana geldiği Çorum-Mecitözü-Amasya, ya da Çorum-Merzifon-Amasya Kavşağı da diyebiliriz. Gazeteci olunca insan biraz kavşakları başka türlü de yorumlayabiliyor. Kavşaklar bazen yolcularını yanıltabiliyor. Yanılanlar arasında komşu illerin valileri de oluyor. Bakanlarımız genellikle Karadeniz Bölgesi illerine giderken bu kavşağı kullanırlardı. Tarihini hatırlamam mümkün değil amma, olay henüz bugünkü gibi beynimde saklı diyebilirim. Bakan Ankara’dan Amasya’ya gidecek Yukarda belirttiğim iki güzergahın hangisini kullanacak? Güvenlik açısından her iki güzergahta da tedbir alınması gerekiyor. Amasya Valisi, Bakanın Merzifon üzerinden Amasya’ya geleceğini tahmin ediyor ve Merzifon’a doğru yola çıkıyor. Merzifon’a bir iki kilometre kala, yapılan bir anonsla bakanın Mecitözü üzerinden Amasya’ya gideceği belirtiliyor. Sn Vali hemen dönüş yapıyor. Geri döndükten sonra Amasya-Mecitözü Karayolu’na hızla devam ediyor. Bunu neden anlatma hissettiğimi belki vurgulamayı istediğim nedeni kolay bulasınız düşüncesi ile kaleme alınmıştır. Bakan Amasya’ya çok yakın bir yerde karşılanabiliyor. Bir yurttaş olarak oluşan görüntüleri bir kere değerlendirmeye tabi tuttuğunuzda bir zaman kaybına uğrandığını, ekonomik kayıp, karşılamaya yetişememe heyecanı. Olay giden içinde, karşılayan içinde bir sorun haline geliyor. Kavşaktaki düzenleme çok güzel olmuş, artık sanırım alt ve üst geçişler oldukça burada trafik kazası olmaz, canlar yitirilmez diye düşünüyorum. Kavşağın tüm güzergah yolcularına hayırlı olsun diyorum. Kavşağın Çorum’a uzaklığı 14 ya da15 km kadar. Trafik bu yörede çok rahatlamış bir durumda. Kavşaktan Mecitözü’ne doğru alırken Elvançelebi Beldesi’nden geçtik. Beldenin yol güzergahı tarafındaki konutların bakımı iç açıcı değildi. Evlerin önünde traktörler, binek araçları bulunuyordu. Konutlara biraz onarım için harcama yapılabilir, görüntü güzelleştirilebilirdi diye düşünüyorum. Elbette o konutların sahipleri de güzel bir binada oturmak isterler amma, ekonomi onları ancak bu kadar ayakta tutabiliyor sanırım. Ana yoldan Söğütyolu Köy yoluna sapıyoruz. Burada da traktörlerle, binek araçları var. Duvarlar beyaz. Eldeki olanaklarla konutlar güzelleştirilmeye çalışılmış. Köyün pek göç vermediği izlemini verdi bize. Traktörlerle bazı köylünün yol boyundaki tarlalarda ekim yapışları bizi sevindirmedi değil. Fırsatı iyi değerlendirmesini biliyorlardı. Köy içersinden geçerken öğrencime burada Talat Doğan diye bir eğitmen bulunduğunu, bu eğitmenin Harf Devrimi sonrasında okuma-yazma seferberliğinde büyük yükleri omuzladığını, halkında onu unutmadıklarını seziyorum dedim. Öğrencimin de benden daha çok övgü dolu sözler kullanması beni olduğunca memnun etti. Her yıl 24 Kasım’da kutlanan Öğretmenler Günü’nde eğitmenlerin de öğretmenler gibi Harf Devriminde görev aldıklarını dikkate alınmaması konusu beni olduğunca etkilemektedir dedim. Onlarında bugüne ulaşılmasında büyük görevleri olmuştur. Vefa borçlu olduğumuzu unutmamamız gerekir diye düşünüyorum. Harf Devrimi ile eğitmenlerin yükümledikleri görevleri konuşurken aracımız Devletoğlan Köyü’ne girmişti bile. Öğrencim Yüksel, eski okulun yerini gösterdi. Yeni okul biraz daha uzak bir yerde yapılmış. Köy meydanı gibi bir yerde aracımız durdu. Etrafımızı alan yurttaşlar hoş geldiniz sözcüğünden sonra birbirlerine bunlar kim, köye neden gelmişler, ne istiyorlar gibi sözlerle birbirlerinin sezintilerini belirtiyorlardı. Küçük yerleşim birimlerinde köye gelip gidenler geriden ya da uzaktan sorgulanmaktan kurtulmazlar. Köye giden kendi kimliğini önce tanıtacak, daha sonra onlardan yaşantıları ile ilgili bilgi alabilecek.. Sana güvenmez ise köylü sorununu hiç dile getirmez. Köylüler sözünde durmayan insanları hiç sevmez dersem sanırım yanılmış olmam. 53 yıl önce bu köyde beş ay öğretmenlik yaptığımı, beni buraya bir öğrencimin getirdiğini, onun da benim gibi emekli olduğunu, anılarımızı tazelemek için geldiğimizi anlattım. Benim öğretmenlik dönemimde buraya çok kar yağıyordu. Şimdi öyle yağış oluyor mu diye sorduğumda bir yurttaş ‘eskisi gibi buralara kar yağmıyor. Obruk Barajı tamamlandıktan sonra yörede iklimlerin değişime uğramaya başladığını, yağan karın çok kısa zamanda eridiğini görüyoruz’ dedi. Devletoğlan Köyü’nün de çok göç vermediğini, Çorum ve yöresine göçenlerin köyle olan bağlarını koparmadıklarını köye gelerek tarıma devam ettiklerini söylediler. Yol kenarlarında modern tarım araçlarını görünce Devletoğlan Köyü halkının bundan sonra daha çok gelir sağlayacak türde tarıma önem vereceklerini öğrenince sevincim biraz daha arttı. Aracımızın etrafındaki yurttaşlardan izin isteyerek orman kenarındaki bir çeşme yada pınar diyelim. Ona yakın yerde bulunan fındık ağacı gölgesinde çayımızı yudumlarken, piknikçilerin bu güzel yerleşim birimine uğramalarının kesilmeyeceğini, köy kenarındaki çam ve meşe ormanının köye ayrı bir güzellik verdiğini söylemeden geçemeyeceğimi anımsatmak isterim. Zirvenin hemen yamacında yapılan pikniğin başka bir yanının bulunduğunu hissetmemenin mümkün olmayacağını anımsatmak gerekir diye düşünüyorum. Devletoğlan Köyü, Çorum’un en yüksek yerleşim birimlerinden birisi. Kırklar Tepesinin hemen yamacında. Çam ve meşe ormanları insana öyle bir ferahlık veriyor ki, anlatması çok zor. Hafif bir rüzgarın çıkardığı hışırtı kulaklara öyle bir güzellikle kıvrılarak uzanıyor ki, kulak zarı sanki insana bu değişik sesi devamlı duymak isterim diyor gibi kendi kendine mırıldanıyor. Çam ve meşe ormanlarının güzel korunduğunu görmek beni ayrıca sevindirdi. ‘SAKIN KESME YAŞ AĞACA BALTA VURAN EL ONMAZ’ sözü burada önemli bir etki göstermiş, ormanın içersinde rahat yürüyüş yapamazsınız. Her yanı irili ufaklı ağaçlarla donanmış bir orman. Yöre köylerini ve Devletoğlan’lıları kutlamak gerekir diye düşünüyorum. Kırklar Tepesi’nin yamacından ayrılıyoruz. Dönüş yolculuğunu Fakıahmet köyünden geçerek yapmak istedim. Burada AB projelerinden birinin uygulandığını duymuştum. Buraya kadar gelmişken bir de yeni Fakıahmet Köyü’nü görelim dedim. Köye yaklaşırken konutların yükseldiğini gördüm. Gerçekten Fakıahmet’liler çok akıllı davranmışlar. Onları kutlamak lazım. Yolculuğumuz sürüyor, çam ormanları, meşe ormanları öyle bir güzellik vermiş ki güzergaha. Aracı olanların bu güzergahta bir yolculuk yapmalarını salık veririm. Fakıahmet Köyü’nden araçtan inmeden ilerliyoruz. Bu köyü Devletoğlan da öğretmenken bir kez 1957 Mayıs ayında görmüştüm. Evler tek katlı. Yıpranmış kerpiç duvarlardan ibaret olan bir yerleşim yeriydi. Şimdiki çehresi çok değişik. Aracımız her iki yanı ormanla kaplı yolda ilerlerken, Hıdırlık Köyü Göleti’nin yanından geçiyoruz. Piknik için gölet kenarında çadırlar kurulmuştu. İnsanlar göletin ve etrafındaki temiz orman havasını almak için nelere katlanıyorlar demekten kendimizi alamadık. Mecitözü üzerinden Çorum’a döndük. Yolculuğumuz bir saat sürdü. Güzellikleri görmek unutulur gibi değil. Yıllar önce bir şairimiz şöyle demişti: ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA O KÖY BİZİM KÖYÜMÜDÜR. GİTMESEKTE;GÖRMESEKTE O KÖY BİZİM KÖYÜMÜZDÜR. Çok güzel bir dörtlük. Sanırım bu dörtlük bize çok şey anlatıyor. Okurlarımın bu dörtlüğü kendilerine göre yorumlayacaklarını umuyor, beni sabırla dinledikleri için onlara saygılar sunuyorum. |