Nihat KARALAR
bsgmedya@hotmail.com
GIDA ZEHİRLENMESİ!
10/04/2016 1980’li yılların ilk diliminde özellikle Ankara merkezli çok sayıda edebiyat-sanat dergisi yayımlanıyordu. Birçoğunu o tarihlerde faaliyet gösteren sevgili öğretmenim Sami Akpınar’ın işletmeciliğini yaptığı Öğretmen Kitabevi aracılığıyla takip etmeye çalışırdım. Aradan 34 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen; çoğunun ismini daha dün gibi hatırlıyorum. Özellikle üniversiteli gençlerin çıkardığı YARIN Dergisi, o yıllarda hayli etkili bir edebiyat-sanat dergisiydi. Bizim gibi 80’li yılların 15-20 yaş grubunda olanlar için adeta bir pusula görevi görüyordu; YARIN. 1981’de yayına başlayan YARIN bizlere; Nazım, Ahmet Arif, Enver Gökçe veyaHasan Hüseyin Korkmazgil gibi Türk Şiirinin öncüleri ile Latin Amerika’nın güçlü ismi Pablo Neruda’yı, daha bir çok şair ve yazarı tanıştırdı/buluşturdu. Ruhi Su’nun o ezgili yüreğini, Ahmet Telli’nin mücadele içersinde süzülüp gelen toplumcu-gerçekçi şiirlerini de bize YARIN gibi dergiler tanıştırdı. Ülkemiz 12 Eylül’ün baskı ve depolitezasyonlarından uzaklaştıkça yeni yeni dergiler yayın yaşamına merhaba dedi. Varlık Özmenek’in yönetimindeki Bilim ve Sanat Dergisi’nin yanı sıra Gün, Felsefe, Düşün ve Görüş gibi dergiler de yakından takip ettiklerimizdi. Bu dergiler bizler için sadece bir dergi olmakla kalmayıp, aynı zamanda bir okuldu. Tıpkı yine yıllarda yayınlanan Abece Dergisi’nin eğitimcilerin 1980 sonrası örgütlenmesinin motoru olmuşsa, bizler için de toplumcu gerçekçilik, felsefenin temel ilkeleri, demokrasi, örgütlenme ve sol gibi birçok değerle tanışmamıza aracılık ettiler/ hatta etmekle kalmadılar, bizlerin o değerlerle donatılmasına büyük katkı sağladılar. Ve bugün birçoğu, hatta hepsi tarihin tozlu sayfaları arasındaki yerlerini aldılar. Bir anlamda miadını doldurdukları için şu veya bu nedenlerle bugün yayınlanmıyorlar. Ama verdiği besini yerli-yerinde kullanabilenler ise bugün demokrasi mücadelesini sürdürmeye çalışıyorlar. Bugün hâlâ kendimizi solda görüyor; sol göğsümüzün altındaki cevher kararmamış, yüreğimiz hâlâ ‘özgürlükçü ve eşitlikçi’ bir dünya için atıyorsa, bugün içersinde bulunduğu her türlü zor koşullara rağmen; emekten, barıştan, demokrasiden ve hatta‘başka bir dünya’ özlemini taşıyanların saflarında kendimizi görebiliyorsak, işte o zamanında aldığımız gıdaların büyük payı vardır. Elbette aldığımız gıdalar bununla sınırlı değil. Her insan yaşadığı çevre ve koşullar içersinde farklı farklı kaynaklardan da gıda almaktadır. Zaman zaman aldığı ya da alacağı gıdalar konusunda seçici olamayanlar / titizlenemeyenler ise kaçınılmaz olarak gıda zehirlenmesine kurban gidebiliyorlar. Bazen insan bilerek veya bilmeyerek aldığı gıdalardan zehirlenebilir. Bazen eksik demokrasi kültürü, bazen anlayış kıtlığı, bazen de hazedememe gibi birçok etken sonucu, aldığı gıdalardan zehirlenir. Bazen “Acaba yanlış gıda aldım da, gıda zehirlenmesi mi geçiriyorum” diye kendi kendimi sorgulama ihtiyacı duyarım. Sonuçta da hep tedirgin olurum. İçime bir kuşku düşer, aldığım gıdaları bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiririm. Ve her girişimde bir yerler bana flu gelir. Beynimin içini açıp bakma olanağım da olmadığı için, sonucu net şekilde görebilmek için işi zamana bırakırım. Genelde de zamana bıraktığım birçok olay veya konunun sonucu beni yanıltmaz / hep haklı çıkarır. Elbette amacım haklı çıkmak ya da ‘bakın yine haklı çıktım’demek değildir. Böyle bir hakkımın olup/olmadığını sorgulamaktan geri kalmazken, başıma gelen zehirlenmemin tamamen kendimden kaynaklandığını kabullenmeye çalışırım. Çünkü o beni zehirleyen gıdayı, hiç kimse zorla vermedi. Tamamen kendi özgür irademle alarak tattım. Çıkıp da “beni zehirlediler” diye cıngarı koparmak gibi bir hakkımın olmadığını da biliyorum. Ama bu benim zehirlendiğim (daha doğrusu kendimi zehirlediğim) gerçeğini değiştirmiyor. Ne zaman zehirlensem hemen aklıma; 8 yaşına kadar yanında büyüdüğüm, nam-ı İskilip ve havalisinde “Karaağzın Ahmet” olarak bilinen dedem gelir. Dedem ki çevresinde ‘pehlivan’ olarak bilinir, hatta bir söylentiye göre; güreşe tutuştuğu ayıyı bile yenmiş. Öleli 35 yıl olmasına rağmen, hâlâ İskilip ve çevresinde ne zaman bir güreş tertiplense, ismi saygıyla anılır. Ne zaman birlikte sofraya otursam, fırçayı yerdim. Kendisi adeta bir kurt gibi hızlı yerdi. Ben ise yavaş yavaş, nazlana nazlana yediğim için: “Hızlı yiyeceksin ve ne yediğini bileceksin” diye paylardı. Rahmetli anneannem; “dokunma çocuğa” diye söylendiğin de, o da payına düşeni alırdı. Ve o görmüş / geçirmiş edasıyla; “Bir insan her işini hızlı yapacak. Öyle mız mız olursa, hep kaybeder” diye noktayı koyardı. O gün bugündür hep yediğime dikkat etmeye çalışırım, ama bir türlü hızlı yemeyi beceremem. Yiyenlere de bazen gıpta ile bakarım. Ne zaman dedemin sözleri kulaklarımda çınlasa, annemin büyütmesi için anneannemin yanına bıraktığı yıllar gelir. Ve o gün bugündür içimde hep bir eziklik, bir burukluk vardır. Hani derler ya; bir insan yedisinde neyse, yetmişinde de öyle... Hoş daha 40’lı yaşlardayım ama, aradan geçen 30’u aşkın yıla rağmen, bazı şeylerin yeri asla doldurulamıyormuş. Neyse siz siz olun yediğinize, içtiğinize dikkat edin. Aman zehirlenmeyin! |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
DEĞİŞİME DİRENEN(LER) HEP KAYBEDER! - 13/06/2017 |
Sizce değişim nedir? Değişim denilince, aklınıza bulunduğunuz durumdan farklı bir konuma yönelmek mi , yoksa başka bir deyimle 360 derece değişmek mi gelir. |
TÜRKİYE'DE AYDIN OLMAK ve UĞUR MUMCU - 22/01/2017 |
Türkiye’de aydın olmak, hele de yazar olmak.. Daha doğrusu düşünüyor olmak çok zor ve tehlikelidir.. Hele de son günlerde nasıl zor olduğu daha net görüldü.. |
‘NESLİ TÜKENMİŞ KELAYNAK KUŞLARI’ GİBİYİZ! - 08/01/2017 |
Hasbelkader yerel ölçekte yazmaya çalışan bizim gibi yazar taifesi (onca yazarın çizerin bol olduğu bir kentte bizi de yazar takımına dahil ederlerse) olarak, doluya boşa yazarız. |
YİNE FACİA..YİNE ACI VE GÖZYAŞI! - 01/12/2016 |
Hani bizim camiada yazı karalayanlar arasında bir genel anlayış vardır: |
‘SÜTTEN ÇIKMIŞ AK KAŞIK’ DEĞİLİZ, HİÇ BİRİMİZ! - 17/11/2016 |
Sizce, insan kendi kendini aldatabilir mi? Zaman zaman kendi iç dünyamda bir yolculuğa çıkar, adeta kendimi bir savcı titizliğiyle sorgulamaya, yargılamaya çalışır ve kendime hep bu soruyu sorarım. |
HAYATIMIZ OLDU TELE-VOLE! - 16/11/2016 |
Son yıllarda özellikle de özel televizyonların hayatımıza girmesiyle birlikte adeta ‘televole toplumu’ olduğumuz gerçeğini görmezden gelemeyiz. |
SAHİ, HAYATIN RENGİ VAR MIDIR? - 15/11/2016 |
Neyse konuyu iyice dağıtmadan, saadete yani asıl konumuza gelelim. Biliyorum, havaların hayli soğuyacağı ve giderek de çekilmez bir hal alan şu günlerde böyle sıkıcı konular da çekilmez ya!.. |
36 YILDÖNÜMÜNDE BİR '12 EYLÜL' ANISI... - 12/09/2016 |
36 YILDÖNÜMÜNDE BİR 12 EYLÜL ANISI... Bugün 12 Eylül.. Binlerce yurdum insanının zindanlara doldurulduğu, onlarca hatta yüzlerce insanımızın işkencelerle öldürüldüğü, henüz 17 yaşında olan Erdal Eren’in yaşı büyütülerek darağacına çekildiği,... |
ORTADOĞU'DA KUYUYA TAŞI KİM ATMIŞTI? - 10/07/2016 |
Son günlerde sınır komşumuz, (hoş, iktidarın dış politikası sonucu ortada komşumuz diyebileceğimiz bir ülkede kalmadı ya) Suriye ve Irak’taki sıcak gelişmeler nedeniyle hızla büyük bir karamsarlık dehlizine doğru sürüklendik/sürükleniyoruz. |
Devamı |