• https://www.facebook.com/bsgmedya@hotmail.com
  • https://www.twitter.com/bsgmedya@hotmail.com

NÖBETÇİ ECZANELER
ULUSAL GAZETELER

Çorum Kadın Platformu üyeleri, müftülere nikah yetkisi verilmesine tepki için kadın vekil Ceritoğlu'na faks çekti

 
MÜFTÜLÜK YASASINA İTİRAZIMIZ VAR!

BU YASALAR BÖYLE GEÇMEZ!




17 Ekim 2017

Çorum Kadın Platformu üyeleri, müftülere nikah yetkisi verilmesi düzenlemesine tepki göstermek amacıyla AK Parti Çorum Milletvekili Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt'a faks çekti.

Saat 15.30’da Çorum Postanesi’ne giden Çorum Kadın Platformu üyesi kadınlar, önümüzdeki hafta içerisinde TBMM Genel Kurulu’na gelmesi beklenen müftülere nikah yetkisi verilmesi düzenlemesi getiren yasa tasarısına tepkilerini iletmek amacıyla AK Parti Çorum Milletvekili Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt’a bir faks çektiler.


Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Çorum Kadın Platformu adına Eğitim Sen Şube Kadın Sekreteri Nurcan Hasırcı Doğan, "Kadınlara fikirleri sorulmadan, kadın kurumları ve örgütleriyle paylaşılmadan hazırlanan ve kadınların tüm itirazlarına rağmen ''İsteseniz de istemeseniz de geçecek'' gibi bir dayatmayla yasalaştırılmaya çalışılan ''Nüfus Hizmetleri Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasını öngören yasa tasarısı''nı kabul etmiyoruz.


Bu tasarı ile medeni kanun ile belirlenmiş alanların dini bakış açısı ile yeniden biçimlendirilmesi sağlanmakta, kadın ve çocukların kanunlarca korunan hakları hedef alınmakta ve çocuk istismarının önü açılmaktadır." dedi.

Kamuoyunda ‘Müftülük Yasası’ olarak bilinen Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5 Ekim’de İçişleri Komisyonu’ndan geçtiğini hatırlatan Eğitim Sen Şube Kadın Sekreteri Nurcan Hasırcı Doğan, tasarının önümüzdeki Salı günü veya en yakın zamanda TBMM Genel Kurulu’na gelmesinin beklediğini belirtti.





Çorum Kadın Platformu üyesi Eğitim Senli Kadınlar, AK Parti Çorum Milletvekili Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt'a gönderdikleri faksta, tasarıya ilişkin tepkilerini şöyle sıraladılar:

‘Size o Genel Kurul’un üyesi olan bir kadın vekil olarak sesleniyoruz.

Bu yasa tasarısı hangi çevreden olursak olalım biz kadınların tamamının hayatlarını zorlaştıracak, bizi baskı altına alacak ve buna dur demek sizin elinizde.

Neredeyse bütünüyle erkeklerden oluşan komisyonun hızla hayatlarımızı etkileyecek bu tasarıyı geçirişine şahit olduk. Genel Kurul’da sizlerin sesimizi, itirazımızı yükseltmesini, yasanın böylesine kolay geçmemesini umuyoruz.

Eğer siz kadın-erkek eşitsizliğini iyice doğallaştıracak olan bu yasaya dur demezseniz, etkili bir şekilde muhalefet etmezseniz bir sonraki gün biz kadınlar için çok geç olacak. Her gün kadınların – çoğunlukla da boşanmaya çalışırken – öldürüldüğü bir ülkede, kadınların boşanmaması gerektiğini savunan ve dolayısıyla şiddete mahkûm eden, kadın-erkek eşitliğini temel almayan bir kuruma evlilik alanında resmi yetki verilmiş olacak.




 
TASARIYA NEDEN Mİ İTİRAZ EDİYORUZ? 


Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda değişiklik yapılmasına ilişkin tasarıyla il ve ilçe müftülüklerinin de evlendirme memurları arasına eklenmesi öngörülüyor.

Müftülerin kıyması tasarlanan bu nikâh medeni bir nikâh; dolayısıyla çocuk yaşta ve çoklu evliliğin yasak olması sürdürülüyor.

Yani bu gelişme imam nikâhının resmi nikâh yerine geçmesi anlamına gelmese de müftülerin resmi nikâh kıymakla görevlendirilmeleri dinin (ve tek bir inanç biçiminin: Diyanet’in uyguladığı haliyle Sünni İslam) bu toplumdaki herkesi kapsaması gereken medeni hukukun alanına müdahil olması anlamına geliyor.

Ayrıca tasarıda yetki müftülerle sınırlı tutulmuyor; kullanılan “müftülüklere” ifadesinden ötürü yetki devri ile “imamlara” doğru genişletilmesi mümkün ki bu da denetimsizlik riskini artırıyor.

Tasarıyı savunurken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “evlendirme işlemlerinde müracaattan tören yerine, düzenlenecek belgeden nikah kıyacak memurun giyeceği cübbeye kadar belediye evlendirme memurunun uyguladığı, Türk Medeni Kanunu ve Evlendirme Yönetmeliği hükümlerini, aynen il ve ilçe müftülüklerinin de uygulayacağını; yapılacak evlenmelerin hiçbir farklılık göstermeyeceğini” iddia etmişti.

Ama yetkinin müftülüklere genişletilmesiyle söz konusu yönetmelik de değiştirilmek durumunda kalacak ve ne tür değişikliklerin yapılacağını bilemiyoruz.

İçinde bulunduğumuz koşulları da göz önüne aldığımızda sosyal politika alanında ve ailenin şekillendirilmesinde kadınla erkeğin eşitliğini temel almayan bir yaklaşımla çalışan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın söz hakkının her geçen gün artmakta olduğunu görüyoruz.

2003’te müftülüğe bağlı ilk Aile İrşat ve Rehberlik Bürosu’nun kurulmasından ve 2011’de Diyanet ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı arasında yapılan protokolden bu yana sosyal politika ve hizmetleri belirlemek ve sağlamakla görevli esas kurumlardan biri Diyanet İşleri Başkanlığı olmuş durumda.

Bu kurum boşanmayı cinsel istismar suçuyla aynı derecede “sorun” olarak görürken, hatta hizmetlerine bakıldığında boşanmayı önlemeyi kadınların birçok probleminden daha fazla dert edinirken bir yandan da biz kadınlara ‘aile terapisi’ verme görevini üstlenmekte.

Tasarının yasalaşması durumunda evlendirme işlemi için müftülüklerin yetkilendirilmesiyle çoğu kadın evlenmek için olsun, ailede sorun yaşayınca olsun kadın-erkek eşitsizliğini doğal sayan, erkeklerin çıkarına olacak şekilde dini referansları temel alan, kadınların boşanmaması gerektiğini savunan bir kuruma başvuruyor olacak.

Diyanet İşleri Başkanlığı sosyal politika alanından ve medeni haklarımızla ilgili konulardan çekilmeli, evlendirme işlemi ve psikolojik danışmanlık için yetkili kılınmamalı.

Ayrıca müftülüklere nikâh kıyma yetkisi verilmesi iddia edildiği üzere resmi nikâhsız imam nikâhlarını azaltmayacak, çünkü görüyoruz ki erkekler resmi nikâh kıymayarak aslında kız çocuklarıyla veya birden fazla kadınla evleniyor ya da boşanma durumunda mal paylaşımından kaçabiliyorlar.

Zaten Türkiye'de evliliklerin %95'inde hem resmi hem imam nikâhı kıyılıyor; %3'ü ise resmi nikâhsız imam nikâhı. Bu oran 18 yaş altında artıyor, ama 18 yaş altı - yani çocuk evliliği/çocukların cinsel istismarı - imam nikâhlarının çoğunu da resmi imamlar kıyıyor (veriler Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsü'nün ASPB destekli 2014 seneli araştırmasından).

Bu amaçlarla hareket eden erkekler, müftülük vasıtasıyla yapılacak resmi nikâhı da tercih etmeyeceklerdir.

Bunun yanı sıra resmi nikâh olmadan imam nikâhı kıydırmak da 2015 senesinde suç olmaktan çıkarıldığını; bu şekilde tam da böylesi çocuk yaşta ve çoklu evliliklerin, kadınların medeni haklardan yoksun bırakılmasının bir bakıma önünün yakın zamanda açılmış olduğunu da unutmamak lazım.

Ama belediyeler ve müftülüklerin nikâh kıymasının oluşturacağı ikilik hali toplumsal kutuplaşmayı (nikâhın kim tarafından kıyılacağı konusunda) pekiştirecek, bizler üzerinde muhafazakâr bir “tek tip hayat” dayatmasını artıracak.

Hangi çevreden olursak olalım kararı biz kadınların değil çevremizin almasına yol açacak. Müftülükte evlenen-belediyede evlenen ayrışması bir kimlik ayrışması haline getirileceğinden kadınların bu konuda toplumsal baskı sebebiyle özgür seçim yapması mümkün olmayacak.

Erkeklerin bizlere sormadan yazdığı ve hayatlarımız hakkında kararı yine çevremizdeki erkeklerin eline bırakan bu tasarı yasalaşmamalı, müftülüklere resmi nikah yetkisi verilmemeli.. 



İKİNCİ OLARAK,
Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda yapılmak istenen değişiklikte “sağlık personelinin takibi dışında doğan çocukların doğum bildirimi nüfus müdürlüklerine sözlü beyanla yapılır” şeklinde bir ibare bulunuyor.

Aslında bu ibare şu anda yürürlükte olan kanunda da mevcut. Ama yapılacak her yeni yasal düzenlemenin bir öncekinden daha iyi ve sağlık hizmetlerinin çok daha sistematik ve yaygın olduğu günümüz koşullarına daha uygun olması gerekir.

Tam da bu bağlamda önerilen değişiklikte sözlü doğum beyanının koşulları tanımlanıyor ve “beyanın teyidi amacıyla mülki idare amirinin emriyle, aile hekimlerinin aracılığıyla araştırma yaptırılır” ifadesi eklenerek bir çeşit denetime tabi tutulması öngörülüyor.

Fakat mülki amir emir vermediği sürece araştırma gerekmediği gibi araştırma yapılmadığı durumda herhangi bir cezai yaptırım getirilmiyor. Elbetteki çocukların nüfusa kaydedilebilmesi çok önemli. 


Özellikle savaş ve göç halinde doğum her zaman sağlık personeli takibinde gerçekleşmeyebiliyor – yani sözlü beyanın tamamen kaldırılması mümkün olmayabilir; ama öte yandan şu da bir gerçek:

Çocuk yaşta zorla evlendirme yoluyla çocukların istismarı, çoğunlukla hamilelikleri sırasında bir sağlık kurumuna gitmeleriyle ortaya çıkıyor.

Dolayısıyla sözlü beyan cinsel istismarın üzerini örtmenin bir yöntemi haline gelebiliyor. Biz kadınlar bundan endişe duyuyoruz. Çocuk yaşta evlendirme bir cinsel istismar biçimidir ve örtbas edilmesi için yasalarda ve uygulamada herhangi bir açık bulunmamalıdır.

Sözlü beyanla nüfus kaydında her aşamada bir araştırma gerçekleştirilmeli, mülki amirin emrinin olmadığı durumlar asla buna istisna sayılmamalı ve araştırmanın gereken özenle yapılmaması yaptırıma tabi olmalı.

Dolayısıyla çocuk yaşta evlendirmenin suç olarak düzenlenmesi ve sözlü beyanın çocukların cinsel istismarının üzerini örtmeye yönelik olarak gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin anlaşılması bakımından araştırılması şart.


ÜÇÜNCÜ OLARAK,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayanların evlilik yoluyla vatandaşlığa başvurabilmesi için getirilen genel ahlak kriteri nasıl ve kime uygulanacak?

Genel ahlakın içeriğini, sınırlarını, kişilerin buna uyup uymadığını belirleyecek olan illerdeki Vatandaşlık Başvuru İnceleme Komisyonlarının kimlerden oluşacağı, nasıl çalışacağı dahi tamamen muğlak durumda.

 

Örnek vermek gerekirse boşanmayı engellemek için bunca çaba gösterilen bir ortamda boşanmış olmak ahlaksızlık mı sayılacak? Ahlak kadınlar ve erkekler için aynı şekilde mi tarif edilecek; yoksa hep karşılaştığımız üzere ahlaksızlık kadınlara mı mahsus görülecek?

Anayasa'dan başlayarak pek çok kanunda yer alan sınırları belirsiz "genel ahlak" kriteri hâlihazırda kadın ve LGBTİ+ların hayatlarının her alanında insan haklarına aykırı yaptırımlarla karşılaşmalarına neden oluyor.

Zaten evlilik yoluyla vatandaş olmak için “evlilik birliği ile bağdaşmayacak bir faaliyette bulunmama” ve “kamu düzeni bakımından engel teşkil etmeme” şartları hâlihazırda kadınların aleyhine uygulanırken bir de “genel ahlak” gibi iyice muğlak bir şartın eklenmesi kabul edilemez.’ (BSGMEDYA)

                            




Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

BİR KİTAP

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI