Evet, Türkiye’de aydın olmak, hele de yazar olmak zordu. Uğur Mumcu, bu zoru başarabilen ender isimlerden birisiydi.
Daha doğrusu düşünüyor olmak çok zor ve tehlikelidir.. Hele de son günlerde nasıl zor olduğu daha net görüldü.. (Sanırım ne demek istediğim, neden söz ettiğim anlaşılacak..) Uğur Mumcu da bir aydın.. Bir yazar ve en açık söylem ile bir düşün insanıydı.. Düşündüklerini yazdığı için birilerini rahatsız etti ve bunun bedelini korkunç bir saldırı sonucu katledilerek ödedi.
Mumcu’nun aramızdan haince koparılışının 29.’uncu yıldönümü.. Ve 24 Ocak 1993 yılında bombalı saldırı sonucu hayatını kaybeden Türk basının özgür kalemi Uğur Mumcu, katledişinin 29’uncuyılında başta evinin önü olmak üzere tüm yurtta çeşitli etkinliklerle anılacak.. Mumcu’nun aracının patladığı yere karanfiller bırakılacak, mumlar yakılacak..
“Cesurlar bir kez korkaklar bin kez ölür” pankartı açıldı ve “Devrim şehitleri ölümsüzdür” sloganları atılacak.. *** Evet, Türkiye’de aydın olmak, hele de yazar olmak zordu. Uğur Mumcu, bu zoru başarabilen ender isimlerden birisiydi. O, 25 Ağustos 1975 tarihinde Cumhuriyet’teki köşesinde adeta 18 yıl sonra başına gelecekleri görmüş ve “sesleniş” başlıklı yazısında “vurulduk ey halkım, unutma bizi” diyerek anlamlı bir çağrıda bulunmuştu.
Araştırmacı-gazeteci Uğur Mumcu, o yazısında özetle:
Uğur Mumcu katledildiği 1993 Ocak ayında, henüz çiçeği burnunda genç bir gazeteci olan Göksel Bozkurt, Yurt’taki Ankara Notları’nda Uğur Mumcu’nun gazetecilik anlayışını çok net anlatıyordu: “Gazeteciyi nasıl tanımlarsınız? Kimdir gazeteci, ne yapar? İşlevi nedir? Gazeteci, her konuda fikir ileri süren, her şeyi bilen insan demek midir? Hayır. Nereden bilecek gazeteci her şeyi? Ben kendime göre bir tanım yapayım: Gazeteci, haber ve bilgi kaynağına en çabuk ulaşan ve bu kaynaklardan edindiği bilgi ve haberleri okurlara sunan insan demektir. Gazetecinin bu görevini yapabilmesi için habere, olaya, olguya, belgeye ve bilgiye dayalı yazılar yazması gerekir. Bunun için de gazetecinin güvenilir kişi olması zorunludur. Sır saklayan, haber ve bilgi kaynağını gizlemesini bilen, gerektiğinde hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan, gazetecidir. "Uğur Mumcu, 2 Mayıs 1992’de Milliyet’teki köşesinde gazeteciliğin tanımını böyle yapıyordu. Uğur Mumcu gazeteciliğinin hükümetleri sarsan, siyasilerin korkulu rüyası, karanlık iç-dış güç odaklarının, tarikat, ticaret siyaset kirli üçgeninin, hırsızların, mafyanın, çetelerin, uyuşturucu baronlarının, emek düşmanlarının kabusu olan gücü, O’nu aramızdan alan en önemli nedendi...
24 Ocak 1993 Pazar sabahı Günaydın Gazetesi Ankara Temsilcisi Zafer Gedik telefonda son derece üzgün bir ses tonuyla Uğur Mumcu’ya Karlı Sokak’taki evinin önünde bombalı suikast düzenlendiğini haber veriyor, hızla olay yerine gitmemi istiyordu. Henüz çiçeği burnunda bir gazeteci sayılırdım. Adeta şok olmuştum. Kendimi güçlükle toparladım. Telaşla not defterimi, fotoğraf makinemi, ses kayıt cihazımı ve bir kaç kutu filmi kaptığım gibi evden koşar adım çıktım. Gördüğüm ilk taksiyi çevirdim, yol bitmek bilmiyordu. Araç, Karlı sokağın başına geldiğinde ilk olarak sağa sola koşturan resmi üniformalı polisleri, ardından birkaç meslektaşı fark ettim. Karlı sokak yavaş yavaş kalabalıklaşıyor, insanlar şaşkın neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Sokağın solundaki duvarın kenarında Mumcu’nun paramparça olmuş aracı duruyor, patlamanın etkisi ile demir parmaklıklı duvarın arkasına düşen Uğur ağabeyin karlar üzerindeki bedeni üzerinde kır saçlı bir olay yeri inceleme polisi araştırma yapıyordu. Her tarafta araçtan ve Uğur abinin bedeninden parçalar vardı. Fotoğraf makineme sarıldım, objektifi Uğur ağabey ve parçalanmış araca doğru çevirdim. Art ardına deklanşöre bastım... Çok sayıda fotoğraf çektim, komşuları ile konuştum, notlar aldım. Alt kata Uğur ağabeyin evine indim. Tarifsiz bir acı koridorlardan taşıyordu... Bir yandan işimi yapmaya çalışıyor bir yandan gözlerimdeki yaşı siliyordum... Sadece Uğur ağabeyin değil o mütevazı evdeki ve ülkedeki tüm aydın insanların yüreğine düşmüştü o bomba... Gazetecilik serüvenimin henüz başında usta bir gazetecinin ölümüne tanık olmuştum... Genç gazetecilerin hayallerinde Mumcu gibi etkili bir araştırmacı gazeteci olmak isteği hep vardı. Yazılarını satır satır okur, onun usta, sivri, ödün vermeyen, hesap soran, ilkeli kalemine hayranlık duyardık. O ustanın, Uğur ağabeyin cansız bedenini görmek beni derinden sarsmıştı...
Havaya uçurup kurtulabileceklerini sandılar ama o gazetecilik anlayışını öldüremediler. O günden önce ve o günden sonra da bu anlayışa çokça bombalar attılar, kurşunlar sıktılar ama öldürmeyi başaramadılar...
Her türlü baskılara, sindirme ve korkutma çabalarına rağmen yaşıyor. Yasaklara, sansürlere, tehditlere rağmen yaşıyor. Haberleşme özgürlüğü tehdit altındayken yaşıyor. Gazetecilerin işsiz bırakılmasına, kalemlerinin kırılmasına rağmen yaşıyor. Yandaş gazeteciliğe, yağdanlıklara, iktidar yardakçılarına, talimatla gazeteciliğe, boyun eğenlere, satılık kalemlere rağmen yaşıyor. Uğur Mumcu gazeteciliği yerlerde sürünen ilkesiz gazeteciliğe karşı bir ilkeler abidesi gibi yükselerek yaşıyor... Ne diyor Uğur Ağabey gazeteciliği tanımlarken? “Gerektiğinde hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan, gazetecidir.” Uğur Mumcu gazeteciliği yaşıyor ve yaşayacak! Bir avuç gazeteci de kalsak yaşayacak, yaşatacağız! Hükümetler ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alarak yaşatacağız! Gerçeğin peşinden koşup, haksızlıklara karşı çıkıp, halk adına hesap sormak için yaşatacağız! Uğur ağabeyi katledilişinin 29. Yılında saygı ile anıyorum... Rahat uyu ağabey senin gazetecilik anlayışını öldüremeyecekler! Denediler, yine deneyecekler ama Uğur Mumcu gazeteciliği sonsuza kadar yaşayacak!
|
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |