• https://www.facebook.com/bsgmedya@hotmail.com
  • https://www.twitter.com/bsgmedya@hotmail.com

NÖBETÇİ ECZANELER
ULUSAL GAZETELER

Eğitim-İş Şube Başkanı İlhan Yaşar, hazırladıkları 2017-2018 eğitim-öğretim yarıyıl ile ilgili değerlendirme raporunu açıkladı


BÜTÇEDEN YİNE EĞİTİME PAY YOK !

 




Eğitim ve Bilim İşgörenleri (Eğitim-İş) Sendikası Çorum Şube Başkanı İlhan Yaşar, Eğitim İş olarak hazırladıkları 2017-2018  eğitim-öğretim yılı yarıyıl  ile ilgili değerlendirme raporunu açıkladı.

19 Ocak 2018
Eğitim-İş olarak, çocuk ve gençlerin, geleceğin siyasi iktidarın yarattığı enkazın altında yok olmaması için acil adımların atılmasının zorunlu olduğunu belirten  Yaşar, “Bir kez daha belirtiyor, parasız, bilimsel, demokratik ve laik eğitimin tüm yurttaşlar için ayrım gözetmeksizin hayata geçirilmesini istiyoruz” dedi.

2017-2018  eğitim öğretim yarıyıl değerlendirme raporu ile bilgi veren İlhan Yaşar, 2017-2018 eğitim-öğretim yılı önceki yıllara oranla daha fazla bilimsel, laik ve çağdaş eğitimden uzaklaşılan bir yıl olduğuna dikkat çekerken, ‘Sınav sistemlerinde ve müfredattaki değişiklikler, dernek ve vakıflarla imzalanan protokoller, personel istihdam sorunları, derslik açıkları, kalabalık sınıflar, öğretmensiz okullar, ikili öğretim, taşımalı eğitim, uluslararası sınavlardaki başarısızlıklar, öğrencilerin tarikat ve cemaatlerin yurtlarına mahkûm edilmesi, çocukların örgün eğitim dışına itilmesi, sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik, hukuksuz bir şekilde görevden alma ve ihraçlar, sürgün uygulamaları gibi sorunlar maalesef bu öğretim yılına damgasını vurmuştur.’dedi.

 

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2017-2019 yatırım planına göre fen liselerine 109.6 milyon lira bütçe ayrılırken imam hatip okullarına 1.7 milyar lira ayrılmasının iktidarın önceliğini gözler önüne serdiğine de dikkat çeken İlhan Yaşar, yarıyıl değerlendirme raporu ile ilgili şu bilgileri verdi:

 

İKİ SINAV BİRDEN DEĞİŞTİ ANCAK
 BELİRSİZLİKLER SÜRÜYOR

2017-2018 eğitim öğretim yılı Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sistemi (TEOG) tartışmalarının gölgesinde başladı. TEOG, Cumhurbaşkanın talimatı ve öğrencilerin sınav stresi yaşaması gerekçe gösterilerek kaldırıldı.

Yeni sistemde, öğrencilerin yüzde 90’ı için adrese dayalı kayıt sistemi öngörülürken, öğrencilerin sadece yüzde 10’u, Bakan’ın tabiriyle ‘nitelikli’ okullara gidebilecektir. Yani öğrencilerin büyük bir bölümü, imam hatiplere, meslek liseleri ve açık liseye yönlendirilecektir.

Herhangi bir bilimsel çalışma, altyapı hazırlığı olmadan alelacele kaldırılan TEOG’un yerine getirilen ve birkaç kez değişiklik yapılan sistem, Bakanlık tarafından beceriksizliklerini ilan edercesine hala revize edilmeye çalışılmaktadır. Görünen o ki, Milli Eğitim Bakanlığı karar verme yetisini kaybetmiştir.

TEOG’un kaldırılmasının ardından yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla üniversiteye geçiş sistemi, “ben yaptım oldu” mantığıyla değiştirilmiştir. Yedi yıldır uygulanan YGS ve LYS kaldırılmış, yerine Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) getirilmiştir. Ancak sisteme ilişkin belirsizlikler hala giderilememiştir.

 

EĞİTİMDE DİNSELLEŞME ARTIYOR

 AKP iktidarı döneminde eğitim, siyasal iktidarın egemen ideolojisinin önemli bir bileşeni haline getirilerek en fazla yıpratılan alan olmuştur.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2017-2019 yatırım planına göre fen liselerine 109.6 milyon lira bütçe ayrılırken imam hatip okullarına 1.7 milyar lira ayrılması, iktidarın önceliğini gözler önüne sermektedir. Bu rakamlar 1 fen lisesine karşılık 17 imam hatip lisesi kurulacağı anlamına gelmektedir.

Birçok imam hatip ortaokulu ve imam hatip lisesinde kız ve erkek öğrencilerin sınıfları ayrılmış yani karma eğitime son verilmiştir. Bazı okullarda sınıfların ayrılması yetmemiş, kız ve erkek öğrencilerin koridorları dahi ayrılmış, gerekçe olarak da “veliler böyle istiyor” bahanesinin arkasına sığınılmıştır.

Milli Eğitim Bakanlığı ulusal eğitimden uzaklaşmış, başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, iktidara yakın dini kurum ve vakıflarla protokoller imzalanmıştır.

Okullarda Kuran kursu açılması, toplu namaz, sabah namazında buluşma etkinlikleri gibi faaliyetlere Bakanlığın izin vermesi, yerelde idarecilerin teşvik niteliğinde çalışmalar başlatmalarına neden olmuştur. Mülki amirliklerce ya da milli eğitim müdürlüklerince, Ev ziyaretleri, Koçluk sistemi, Danışmanlık sistemi… gibi hukuki alt yapısı olmayan projeler uygulamaya konulmuştur. Bilimsel verilere ya da çalışmaya dayanmayan bu projeler Bakanlığı adeta proje çöplüğü haline dönüştürmüştür.

 MEB’in, bilimsel, çağdaş ve laik eğitim karşıtı, Atatürk ilke ve devrimleri ile Cumhuriyetin ve Devrim Kanunlarının temel ilkelerine aykırı düşünce ve faaliyetleri ile bilinen bu tür vakıflarla işbirliğine gitmesi,  ulusal ve laik eğitimin içini boşaltma çabalarının bir örneği olmuştur.

Kamu kreşleri teker teker kapatılırken, Diyanet’in açtığı kreşlerde 4-6 yaş arası çocuklara dini eğitim verilmesi yine sıbyan mektebi adı altında dini eğitim veren Kuran kursu kreşlerinin açılması gibi uygulamalar MEB’in Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve tarikatların güdümüne girdiğinin bir diğer göstergesi olmuştur.

 

BÜTÇEDEN YİNE EĞİTİME PAY YOK

Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi, okul, derslik, öğretmen ihtiyacı ve altyapı sorunlarına rağmen 2018 yılı için 92 milyar 529 milyon TL olarak belirlenmiştir.  Bütçeden Milli Eğitim Bakanlığı’na ayrılan bu miktar, eğitimin temel ihtiyaçlarını karşılamaktan ve eksiklikleri gidermekten oldukça uzaktır. Yıllardır eğitime en çok pay ayırdığını iddia eden AKP Hükümeti, 2018 yılı için de sadece zorunlu harcamaları karşılayan bir bütçe hazırlamıştır. 

MEB bütçesinin yüzde 69’u personel giderleri, yüzde 11’i sosyal güvenlik devlet primi giderleri olmak üzere, toplamda yüzde 80’i doğrudan doğruya personel harcamaları için kullanılmaktadır. Eğitim bütçesi yıllar içinde rakamsal olarak artıyor gibi görünse de personel giderlerinin bütçenin %80’ini kapsaması, eşit ve adil eğitim imkânına erişmeyi engelleyecek önemli bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır.

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay % 17,18 iken, 2018 yılı itibariyle bu oranın % 8,36’ya geriletilmesi öngörülmüştür

Son 15 yılda özel okullara sürekli destek verilirken, devlet okulları kendi sorunları ile baş başa bırakılmıştır.

 

PDR YÖNETMELİĞİ BİLİMSELLİKTEN
UZAK BİR ŞEKİLDE DEĞİŞTİRİLDİ

10 Kasım 2017 tarihinde yayımlanan MEB Rehberlik Hizmetleri Yönetmeliği ile okullarımızdan Psikolojik Danışmanlık hizmetleri kaldırılmış, içeriği tamamen bilimsel gerçeklerden uzak bir düzenleme yapılmıştır. Rehber öğretmenlere görevleri ile bağdaşması mümkün olmayan belleticilik ve nöbet görevi dayatılmıştır.

Bugüne kadar çocuklarımızın maruz kaldığı şiddet, istismar, aile içi sorunlar gibi konularda yaşanan psikolojik travma niteliğindeki adli ve idari olayların ortaya çıkarılması noktasında yararlandığımız danışma hizmeti okullarımızdan kaldırılmıştır ve çocuklarımız Diyanet’in görevlendirdiği “manevi rehber”lerin eline teslim edilmiştir. 

Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bir uzmanlık alanıdır, bilimsellikten uzak bir anlayışla yapılamaz. Bu görev, vasıfsız insanlara emanet edilemez. KYK’larda genelleştirilen “manevi rehberlik” uygulaması ile tüm devlet okullarında geçişin alt yapısı oluşturulmak istenmektedir.

 

PERFORMANS DAYATMASI
YENİDEN GÜNDEMDE

Bilindiği üzere Milli Eğitim Bakanlığı tarafından “Öğretmen Strateji Belgesi” hazırlanmış ve 9 Haziran 2017 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

Performans değerlendirme sistemi, öğretmenlik mesleğini değersizleştirmenin geldiği noktayı göstermektedir. Bu değerlendirmelerin bütünüyle “yandaş-muhalif” çerçevesinde gerçekleştiği ve MEB’in amacının eğitimde ücretli, sözleşmeli ve güvencesiz istihdamı yaygınlaştırmak olduğu herkesin malumu olmuştur.

 

ÖĞRETMENLER GEÇİM SIKINTISI VE
MESLEĞE OLAN SAYGINLIĞIN
AZALMASINDAN ŞİKÂYETÇİ

Eğitim-İş’in, 26 ilde 906 öğretmenle yüz yüze görüşerek yaptığı “Öğretmenlerin Ekonomik, Mesleki ve Sosyal Durumlarına İlişkin Öğretmen Görüşleri” adlı araştırma sonuçlarına göre öğretmenler en çok geçim sıkıntısından, mesleklerine olan saygınlığın azalmasından şikâyetçi. Araştırmaya katılan öğretmenlerin yüzde 77’si öğretmenliğin saygın bir meslek olma özelliğini kaybettiğini belirtirken, yüzde 75’i daha çok para kazanacağı bir iş imkânı olduğunda öğretmenliği bırakmayı düşünüyor.

Araştırmaya göre, öğretmenlerin yüzde 44’ünün ikiden fazla kredi kartı kullanıyor ancak yüzde 24’ü kredi kartının sadece asgari borcunu ödeyebiliyor. Öğretmenlerin yüzde 23’ü şahıslara borcu olduğunu belirtirken, yüzde 36’sı ise annesinden ve babasından maddi destek alıyor. Her 5 öğretmenden biri ek iş yapıyor. Öğretmenlerin yüzde 80’inden fazlası gelir yetersizliği nedeniyle sorunlar yaşıyor, yüzde 79’u mesleğine motive olmakta zorlanıyor.

Araştırma sonuçları öğretmenlerin yüzde 91’inin Milli Eğitim Bakanlığı’nın çalışmalarını nitelikli bulmadığını da ortaya koydu. Öğretmenlerin yüzde 85’i liselere giriş sınavı ile ilgili, yüzde 77’si üniversite giriş sınavı ile ilgili yapılan değişiklikleri olumsuz bulduğunu ve onaylamadığını belirtti.

Araştırmamızın sonuçları öğretmenlerin ekonomik, mesleki ve sosyal açıdan çok zor günler geçirdiğini ortaya net olarak koymuştur. Yoksulluk sınırının yarısından az maaş alan öğretmenlerin, bu maaşla ailelerinin ve kendilerinin temel ihtiyaçlarını karşılamalarına imkân yoktur. Öncelikli olarak öğretmenlere insanca yaşayabileceği bir ücret ödenmelidir.

 

SONUÇ

Ülkemizde eğitim 2002 yılından bu yana defalarca sistem değişikliği ile karşı karşıya kalmıştır. 15 yıllık AKP iktidarında 6 kez Bakan değişmiş, sistem kaotik bir yapıya sürüklenmiştir.

80 milyonun yaşadığı bir ülkede eğitim sisteminde yapılacak değişiklikler, reformlar büyük bir toplumsal uzlaşıyla ve tamamen pedagojik önceliklerle yapılması gerekirken eğitimcilerin görüşleri önemsenmeden, bilimsel temellerden yoksun bir şekilde hayata geçirilmiştir.

Yapılacak düzenlemelerin toplumun ve eğitim sisteminin tüm paydaşlarının onayı ile olması sistemin, düzenlemenin başarısını da etkilemesi olasılığı yüksektir. Oysa 2002 yılından bu yana 15 yıldır tek başına ülkeyi ve dolayısıyla Milli Eğitim Bakanlığını yöneten siyasi iktidar, müfredat başta olmak üzere, eğitim mevzuatlarında sayısız düzenlemeleri “emrivaki” bir şekilde yapmış ve istenilen sonuç alınamamıştır.

Türkiye’de eğitimle ilgili temel düzenleyici anlayış Anayasa’nın 42.maddesinde yer almaktadır. Anayasanın 42.maddesi “eğitim-öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.” hükmü yer almıştır. Anayasa’da kesin hükümler varken, son 15 yılda Atatürk ilke ve devrimlerine aykırı, laiklik karşıtı eğitim merkezleri açılmıştır. Bunun yanı sıra özellikle okul öncesi düzeyde dinsel eğitim veren kaçak binlerce kurum açılmıştır. Bu şekilde açılan okullara Devlet tarafından göz yumulmuş, kapatılmaları hususunda hiçbir çalışma yapılmamış, aksine bu kurumlar görmezden gelinmiştir.

Son 15 yıllık süreçte dini eğitimin siyasi ve kişisel çıkar hesapları ile planlanması eğitimi bilimsellikten ve çağdaşlıktan uzaklaştırmıştır.

Anayasa’da ve Milli Eğitim genel politikalarını belirleyen 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda belirtilen eğitim şekli “çağdaş, bilimsel ve laik eğitimdir.” 93 yıllık Öğretim Birliği Yasası ile Milli Eğitim sistemimiz dogmatik bir yapıdan demokratik bir yapıya kavuşmuş iken son 15 yıllık uygulamalarla Cumhuriyetin eğitim anlayışı yok edilme noktasına getirilmeye çalışılmaktadır.

Eğitim-İş olarak, çocuk ve gençlerimizin, geleceğimizin siyasi iktidarın yarattığı enkazın altında yok olmaması için acil adımlar atılması zorunluluğunu bir kez daha belirtiyor, parasız, bilimsel, demokratik ve laik eğitimin tüm yurttaşlar için ayrım gözetmeksizin hayata geçirilmesini istiyoruz.

Tüm öğrencilerimize ve öğretmenlerimize iyi tatiller diliyoruz.’ (BSGMEDYA)




Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

BİR KİTAP

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI